eyvallah ya! (yahut yeni yılın ilk sorusu)

cehaletten hep nefret ettim. yaptığım her şeyi hakkıyla yapmaya çalıştım. mühendislik ve iş hayatı için ayrı, akademik çalışmalar için ayrı bir dünya oluşturmaya çalıştım kendime. Şiirle, okunmuş-okunmamış kitaplarla örülü iç dünyamı ve ayakta tutmaya çalıştığım kendihalindeliğimi hiç söylemeyeyim. iş hayatımda daha önce acayip piç ve paratapıcısı zavallılar, karaktersiz yavşaklar da emeğini gösterişsizce sunan geniş yürekli insanlar da tanıdım. akademik çalışmalarım doğrultusunda dudağımı uçuklatan, beni çok cahil hissettiren çalışmalara da rastladım, “ben bunu yapmıştım zaten” dediklerim de oldu.

tüm bunlarla basit ve saf bir insan olarak, toplumun dayattığı aile yaşantısından, toplumun takıldığı mekanlardan, zincirlerden, tuzaklardan uzak; denilebilirse asosyal bir yaşantıyı sürdürmeye gayret ettim. başımdan geçeceğini hiç düşünmediklerimi iliklerime kadar yaşadım. hiç elde etmek istemediklerim önümden geçti. 2013’te bu memlekete döndüğümde, buralarda, bu nefretle yaşayamam sanıyordum, 5 yıldan fazla olmuş, ölmedim. cehaletle iç içe, nefes nefese yaşamaya devam ediyorum. cehalet benim kapı komşum, ekmek aldığım bakkal, alışveriş arabasına bindiğim süpermarket, benim şantiye arkadaşım, denizde kum, balık pazarında balık… son tahlilde; kendimi ne kadar uzak tutmaya çalışsam da, benden yalnız ve mutsuz bir insan kişisi yaratmayı başardı çevremdeki o melûn cehalet.

hâlâ yaptığım her şeyi önemsemeye, bitmemişleri bitirmeye, başlanmamışlara başlamaya, yapıl-a-mamışları denemeye gayret ediyorum. ama çok yoruldum. bi durabilir miyiz artık? yalnızca mutlu olduğum anlar istemiştim ben, ne oldu onlara?