tamamen kişisel bir almanak 2020

belki iyi gelir diye kalktım, evi köşe bucak temizledim. bu yıl içerisinde okuduğum ve henüz okumadığım kitapları ayırdım. daha önceki yıllara göre daha az kitap okuduğumu fark ettim, okumalarımın ekseriyetle şiirde yoğunlaştığını da. hâlâ bitmeyen fark ve tekrar, evrenin yapısı kitaplıkta ilk gözüme takılanlar oldu. benim için bu yılın en önemli kazanımı, yort kitap ile tanışmış olmaktı. edindiğim birbirinden güzel eserler sayesinde yeni yazarlar tanıma, kitapları aracılığıyla onlarla sohbet etme şansı yakaladım. çağımızın önemli filozoflarından franco bifo berardi, üslubunu biraz bauman‘a da benzetiyor olduğumdan olsa gerek (çevirmene kocaman bir kalp), okumaktan en çok keyif aldığım yazarlar arasındaydı.

bu yıl daha az şiir kitabı yayımlandı sanıyorum. heterotopya, 160.km ve natama yayınlarından kitap çıkmadı. nod, everest, ebabil, ithaki ve edebi şeyler bu alanda bayrağı taşıyan yayınevleriydi. kült neşriyat ve norgunk basımları daha da nadirleşti. bence şiir basımı adına yılın en önemli gelişmesi ezra pound‘un kantolar‘ının efe murad çevirisiyle yky kâzım taşkent klasik yapıtlar dizisi‘nden çıkmasıydı. pandemi nedeniyle şiir odaklı dergilerin kapandığı ya da dijitale geçtiği bu yılda lahitteki baykuş, nedenşiir, moero, petroleus gibi dijital fanzinlerle tanıştım. bilhassa moero‘nun yenilikçi şiir temaları ve kadın yazınını odak alması ile öne çıktığını düşünüyorum. nedenşiir de görsel şiire dair yeni bir mecra olarak dikkat çekiciydi. karantina fanzin gibi tek sayı çıkan işler de oldu. dijital şiir platformları çok daha kolay ulaşılabilir ve ücretsiz olmasına karşın basılı dergileri daha iyi takip edebildiğimin farkına vardım. yılın ikinci yarısında yayın hayatına başlayan ve kısa zamanda gündem oluşturmayı başaran şiir, teori ve eleştiri dergisi buzdokuz, bence bu yılın en önemli dergicilik gelişmesi idi.

konu dergilere gelmişken şiir yayımlatma hususunda talihsiz bir yıl geçirdiğimi söylemeliyim. bu yıl da az sayıda, ama bence sıkı şiirler yazdım. bu durum 5-6 yıldır böyle. fakat bu yıl şiirlerim ne basılı, ne dijital herhangi bir mecrada (bu kişisel blogda bile) görünmedi. şiirlerime ambargo koyulduğunu düşünmüyorum elbette, yalnızca talihsiz bir yıldı işte… sözcüklerle daha çok çatıştığım bir süreç başladı benim için. şiirler, sözcüklerden çok kavramlarla oluşmaya, belirlemeye başladı. vasat bir çağda yaşadığım düşüncesinden sıyrılamadım, bu nedenle geçmiş yıllara nazaran daha az şiiri beğendiğimi, yeni oluşumlara nispeten daha kayıtsız kaldığımı ya da daha geç reaksiyon verdiğimi söyleyebilirim.

***

bu yıl şubat ayından itibaren eskişehir teknik üniversitesi mimarlık bölümü‘nde ders vermeye başladım. her hafta mimarlık öğrencileriyle buluşmak, onlarla bir şeyler paylaşabilmek benim için çok değerli bir deneyim oldu. pandemi nedeniyle mart ayında sekteye uğrayan dersleri, uzaktan eğitimle tamamladık, ama her hafta güncel ve mesleğe yönelik ders notları hazırlayarak; meslekte yetkin kişilerin katılımıyla seminer faaliyetleri düzenleyerek öğrencilerin ilgisini yakalayabildiğimi düşünüyorum. öğreterek öğrenmenin kalıcı öğrenme için çok iyi bir yol olduğunu uygulayarak deneyimlemiş oldum.

bahar aylarından itibaren bozulan sağlığım, benim için birkaç ayın oldukça zor geçmesine neden oldu. bir yandan insanların karantinada olduğu haftasonları bile işe giderek; bir yandan da hastane kapılarını aşındırarak zihnen son derece yorucu bir dönem geçirdim. doktorlar teşhisi ancak temmuz ayının sonlarında koyabildi: haşimato tiroidit. t3, t4, tsh, anti-tpo, rbc, rdw gibi hormon ve kan değerlerinin, insanın fiziksel ve mental sağlığı için ne kadar önemli olduğunu (geç de olsa) öğrenmiş oldum. ömür boyu sürecek bir ilaç tedavisine ve düzenli kontrol periyoduna adım atmış oldum böylece. hayatımdaki bu değişimin iyi sonuçları da oldu elbette. hemen her insan gibi hastalığı, bir sinyal olarak algıladım ve hayat gailesi ile yorduğum bedenimi ve zihnimi dinlendirmek için, pandemi falan dinlemeyip hayatımda bir ilki gerçekleştirdim: tek başıma uzun bir yola çıktım. yolda olma haline; insanın kendi içine, psikocoğrafyasının derinliklerine yaptığı yolculukların eşlik ettiğini düşünmüşümdür hep. pandeminin ilk aylarında başladığım günlük, tatilde geçirdiğim akşamlarda bir yaren oldu bana. işte o sayfalardan kısa bir kesit:

tek başınalığı tuhaf, hatta tekinsiz bulan toplumsal bakışa maruz kalarak; uzun süredir kaybetmiş gibi hissettiğim içsel dünyalarımı çağırarak; an’da kaybolarak; an’a sıçrayıp saçılarak; ritmi bir enstrüman olarak kullanmaya gayret ederken müziğin ritminde yitip giden algıma, sözcüklere veda ediyorum. anlatılamaz olan elbette anlatılamayacak ve dolayısıyla anlaşılamayacaktı. psikolojik terapi görmemi salık veren arkadaşıma zaten kapatılmış olduğumu ve elimde, kendimi, oluşumu dengede tutan güçlü bir şeylerin olduğunu; düşündüğüm dilde yazma yetisinin beni sınırların ötesine taşıdığını nasıl söyleyemediysem, şiirlerde de dil’i açık etmeyen, anlamı yoran, sezgileri ıskalamayan bir tavrı benimsiyorum.

dil ile olan mücadelemi yeni bir dil öğrenmeye başlayarak perçinlemeye çalıştım. almanca ile ufak bir tanışma gerçekleştirdik. bu çok uzun bir yol, bu yolda ısrar edecek miyim, bunu ben de bilmiyorum. fakat öğrenmeyi öğrenmek için, yeni yılda daha fazla gayret göstermem gerektiğini düşünüyorum.

***

maalesef bu yıl da anıtsayaç işlemeye devam etti. ülke edebiyatımıza toplumsal cinsiyet farkındalık güncellemesi henüz geldi (yıl olmuş 2021, pes!). lakin kadın cinayetleri, toplumsal travma, vahşet hiç azalmadı… çok ciddi ekonomik boyutları olan pandemi, küresel ölçekte sosyoekonomik eşitsizliği daha da belirginleştirdi. dünya üzerindeki sömürü düzeni; insanın kendi türü de dâhil gezegendeki tüm canlı türlerine karşı tahakkümü bu yıl da sona ermedi! insanlığın mars yolculuğunun ‘temiz bir başlangıç’ olmayacağını üzülerek de olsa kabul ettim. bu nedenle, hem kendi adıma hem de insanlık adına daha az ümit eder oldum.

asia ile başka bir kentteki yaşantımızın zor süreçlerle sınandığı bir yıldı velhasıl. bir yıl daha yaşlandık birlikte, birbirimize daha çok tutunduk ve 2020’de, dünyamızın bu pek tuhaf zamanlarında hayatta kalmayı başardık.

a. emre cengiz
27-31 aralık’20

Yorum bırakın